İçeriğe geç

Görgü kuralları nereden gelir ?

Görgü Kuralları Nereden Gelir? Bir Filozofun Gözünden İnsan ve Düzen Üzerine

Görgü kuralları… İlk bakışta, toplumsal yaşamın küçük detaylarını düzenleyen, gündelik davranışlarımızı biçimlendiren yüzeysel kurallar gibi görünür. Fakat filozofun bakışı, her yüzeyin altında bir derinlik arar. “İnsan neden ‘lütfen’ der, neden sırada bekler, neden sofrada sessizce oturur?” soruları aslında insanın varlıkla, bilgiyle ve etikle kurduğu ilişkinin izlerini taşır. Görgü kuralları, yalnızca sosyal düzenin değil, insanın kendini dünyada nasıl konumlandırdığının da göstergesidir.

Etik Perspektiften Görgü Kuralları: İyinin Sessiz Dili

Etik, insan davranışlarının “iyi” ya da “doğru” olup olmadığını sorgular. Bu bağlamda görgü kuralları, toplumsal iyinin biçimlenmiş hâlidir. Birine “teşekkür ederim” demek, sadece bir nezaket değil, diğerinin varlığını tanımaktır. Kant’ın kategorik imperatifinde olduğu gibi, başkasını araç değil amaç olarak görmenin gündelik hayattaki karşılığıdır bu.

Görgü, ahlâkın dışavurumu olarak düşünülebilir. İnsan, toplumsal ilişkilerde etik sorumluluğunu sessizce yerine getirir. Örneğin sofrada yüksek sesle konuşmamak, başkasının duyusal alanına saygı duymaktır. Bu davranışın ardında, görünmez bir etik bilgelik vardır: “Ben varım ama sen de varsın.” Dolayısıyla, görgü kuralları etik düzlemde, insanın ben-merkezcilikten uzaklaşmasının ilk adımıdır.

Epistemolojik Açıdan Görgü: Bilginin Sessiz Taşıyıcısı

Bilgi, sadece zihinsel bir birikim değil, aynı zamanda bir davranış biçimidir. Epistemoloji —yani bilginin doğası— açısından bakıldığında, görgü kuralları toplumsal bilginin kodlarıdır. Her kültür, kendi tarihsel deneyimlerinden süzülen bir bilgiyle bireylerine “nasıl davranması gerektiğini” öğretir. Japonların eğilerek selam vermesi, Fransızların tokalaşma biçimi, Türklerin misafirperverliği… Bunların her biri, kültürel bilginin somut tezahürleridir.

Bu bilgi aktarımı, yazılı olmayan bir eğitim biçimi olarak işler. Çocuk, sofrada nasıl oturacağını, bir büyüğe nasıl hitap edeceğini öğrenirken aslında toplumun epistemolojik geleneğine dahil olur. Bu yönüyle görgü kuralları, bir halkın tarihsel bilgelik arşividir. Her “lütfen” ve “özür dilerim”, geçmişten bugüne taşınan bir bilgi parçasıdır.

Ontolojik Yüzüyle Görgü: Varoluşun Sessiz Ritüeli

Ontoloji —varlık felsefesi— açısından, insanın varlığını anlamlandırma biçimi onun davranışlarında yatar. Görgü kuralları, insanın dünyada yer edinme ritüelleridir. Bir toplumun bireyi, “nasıl selam verirsek insan oluruz?” sorusuna verdiği cevapla kendi ontolojik konumunu belirler.

Heidegger’in “varlık” anlayışında insan, dünyada olmanın anlamını eylemleriyle kurar. Dolayısıyla, görgü kuralları birer “varlık eylemi”dir. İnsan, başkasına selam verirken, sofrada sessizliğe saygı gösterirken, varlığını başkasıyla paylaşır. Bu paylaşımlarda, insanın “birlikte-varlık” hali (Mitsein) ortaya çıkar. Böylece görgü, bireyin yalnız varlığını değil, toplumsal varlığını da inşa eder.

Toplumsal Yapı ve Görgü: Düzenin Görünmez Mimarisi

Toplum, yalnızca yasalarla değil, görgüyle ayakta durur. Yasalar dış düzeni, görgü ise iç düzeni sağlar. Görgü kurallarının kökeni, çoğu zaman yazılı olmayan toplumsal mutabakattır. Bu mutabakat, “saygı” kavramının çevresinde döner. Saygı, hem etik bir değer hem de ontolojik bir gerekliliktir; çünkü insan, ancak diğerine saygı duyduğunda kendini anlamlı bir varlık olarak hisseder.

Toplumlar geliştikçe, görgü kuralları da dönüşür. Dijital çağda bile “çevrim içi görgü” kavramı ortaya çıkmıştır. Sosyal medyada konuşma üslubumuz, mesajlara yanıt verme biçimimiz, hepsi modern çağın etik-ontolojik izdüşümleridir.

Sonuç: Görgü, İnsanlığın Sessiz Felsefesi

Görgü kuralları nereden gelir? sorusuna verilebilecek tek bir cevap yoktur; çünkü o, insanın kendini anlamlandırma serüveninin tamamından doğar. Etik olarak “iyiyi”, epistemolojik olarak “bilgiyi”, ontolojik olarak “varlığı” taşır. Görgü, insanlığın sessiz felsefesidir: konuşmadan öğretir, dayatmadan yön verir.

Ve belki de asıl soru şudur:

“Eğer görgü kuralları insanın özünden geliyorsa, görgüsüzlük neyin sonucudur? Cehaletin mi, yoksa varoluşsal unutkanlığın mı?”

Bu sorular, her birimizin içindeki filozofu uyanık tutar. Çünkü görgü, yalnızca nasıl davrandığımızı değil, kim olduğumuzu da gösterir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
https://www.hiltonbetgir.online/prop money